“Gezegen Y” iddiası: Güneş Sistemi’nde bilinmeyen bir gezegen mi var?
Güneş Sistemi’nin sınırları, sanıldığı kadar net çizgilerle belirlenmiş değil. Güneş’ten uzaklaştıkça onun kütleçekim etkisi giderek azalıyor ve bu etki belli bir noktada, uzay araçlarının yıldızlararası bölgeye ulaşmasına yetecek kadar zayıflıyor. Ancak bu uzak bölgelerde bile, Güneş’in çevresinde dolanan kuyruklu yıldızlar ve büyük gökcisimleri varlığını sürdürüyor. Bilim insanları yıllardır bu uzak, karanlık bölgelerde neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Son olarak ortaya atılan yeni bir iddia ise oldukça ilgi çekici: Güneş Sistemi’nde daha önce keşfedilmemiş yeni bir gezegen olabilir.
Bu olası gezegen, kamuoyunun yıllardır duyduğu “Dokuzuncu Gezegen” ya da diğer adıyla “Gezegen X“ten farklı. Gezegen X, Dünya’dan büyük ancak Neptün’den küçük olduğu düşünülen ve Güneş’e Dünya’nın uzaklığının en az 300 katı mesafede yer aldığı varsayılan bir gökcismi. Bu fikir bilim dünyasında uzun süredir gündemde. Ancak yeni araştırmada gündeme gelen varsayımsal gezegen, bu kadar uzak değil ve boyut açısından da daha mütevazı.
Araştırmacı ekip, bu yeni olasılığı tanımlamak için “Gezegen Y” adını öneriyor. Sebebi basit: “Gezegen X” adı artık büyük oranda Dokuzuncu Gezegen hipoteziyle özdeşleşmiş durumda. Dolayısıyla bilim insanları, yeni verilerin işaret ettiği olası farklı bir gezegen için ayrı bir tanımlama ihtiyacı duyuyor.
Araştırmanın odak noktası, Neptün’ün ötesindeki uzak gökcisimlerinin, yani Trans-Neptün cisimlerinin (TNO) yörüngelerinde gözlenen ince ama dikkat çekici bir eğilme. Bu cisimler Güneş’in etrafında, Dünya-Güneş mesafesinin 50 ila 400 katı uzaklıklarda dönüyor. Araştırmacılar, bu cisimlerin yörüngelerini detaylı bir şekilde inceledi ve Neptün ile belli bir yörünge rezonansına girenleri analiz dışı bıraktı. Böylece dış etkilere daha az maruz kalan cisimlerin dağılımı incelendi.
Ortaya çıkan tablo oldukça ilginç. Dünya-Güneş mesafesinin 80 ila 200 katı uzaklıkta dönen cisimlerin yörüngelerinde, Güneş Sistemi’nin düzlemine göre yaklaşık 15 derecelik bir eğilme gözlemlendi. İstatistiksel olarak bu eğilmenin tamamen rastlantısal olma ihtimali sadece yüzde 2. Bu da gökbilimcileri, bu eğilmeyi açıklayabilecek başka bir etkene yöneltti.
Yeni bir gezegen mi?
En güçlü ihtimallerden biri, bu bölgede, Merkür ile Dünya arasında bir kütleye sahip bir gezegenin bulunması. Eğer böyle bir gezegen gerçekten varsa, yörüngesi muhtemelen 100 ila 200 astronomik birim arasında yer alıyor. Araştırmaya göre, Plüton büyüklüğünde bir cisim de bu etkiyi yaratabilir ama bu senaryonun ihtimali çok daha düşük. Öte yandan, daha büyük bir gezegen olsaydı, bu eğilmenin 50 ila 80 astronomik birim aralığında da gözlenmesi gerekirdi ve muhtemelen şimdiye kadar keşfedilirdi.
Bu tür bir gezegenin varlığı daha önce de bazı bağımsız çalışmalarla gündeme gelmişti. Ancak bu son analiz, istatistiksel verilerle bu olasılığı biraz daha güçlendiriyor. Üstelik önümüzdeki yıllarda bu gizemli gezegenin gerçekten var olup olmadığına dair çok daha somut sonuçlar elde edilebilecek.
Yakın zamanda devreye girecek olan Vera C. Rubin Gözlemevi, bu tür keşifler için özel olarak tasarlandı. Gözlemevinin yürüteceği “Legacy Survey of Space and Time” (LSST) adlı kapsamlı tarama programı, gökyüzünün çok büyük bir bölümünü uzun vadeli olarak gözlemleyecek. Eğer Gezegen Y, LSST’nin gözlem alanı içindeyse, bu yeni gökcismi önümüzdeki birkaç yıl içinde keşfedilebilir. Aksi takdirde bile, bu gezegenin yarattığı yörüngesel etkiler, Kuiper Kuşağı’nın genel yapısındaki değişimlerle kendini belli edebilir.
Araştırmanın sonuçları, saygın bilim dergilerinden biri olan Monthly Notices of the Royal Astronomical Society tarafından yayımlanmak üzere kabul edildi ve şimdiden ArXiv üzerinden ön okuma olarak erişime açıldı.